Blog & Haberler

İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk durumuna muvazaa denilmektedir. İki tür muvazaa vardır;

Mutlak muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak maksadıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmasıdır.

Nisbi muvazaa,tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi, iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizleyerek yapmasıdır.

Muris muvazaası niteliği itibarıyla nisbi muvazaa türüdür. Mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmayı amaçlayan mirasbırakanın gerçek amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği taşınmazını tapuda yaptığı sözleşmede iradesini satış doğrultusunda açıklamak suretiyle devrini gerçekleştirmesidir.

Muvazaa iki taraflı işlemler için söz konusudur. Tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan ölüme bağlı tasarruflarda muvazaadan söz edilemez.
(“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle muvazaa, iki taraflı işlemler için söz konusu olup, tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan ölüme bağlı tasarruflarda, muvazaadan bahsedilemeyeceğine, vasiyetname de muhtevi olduğu şartlar bakımından kanuna aykırılığın da bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.”T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2006/19259 K. 2007/13908)

Muris muvazaası sonucunda dava açmakta hukuki yararı bulunan ve mirasçı sıfatına sahip olan kişiler tapu iptali ve tescili davası açabilirler. Muris muvazaası her türlü yasal delille ispat olunabilir. (Örneğin; mirasbırakan ile davalı arasındaki beşeri ilişki, davalının satın alma gücünün olup olmadığı, olayların olağan akışında olup olmadığı vs. gibi olgularla ispat sağlanabilir.)Muris muvazaası sonucunda açılacak tapu iptali ve tescili davasında zamanaşımı yoktur, her zaman dava açılabilir.

Konu ile ilgili Yargıtay Kararı şu şekildedir;

T.C.YARGITAY2. HUKUK DAİRESİE. 2007/2074K. 2007/4093T. 15.3.2007

ÖZET : Davacının isteği tenkise ilişkin olmayıp muris muvazaasına dayanan ( taşınmazların davalı tarafından davadan önce elden çıkarılmış bulunması nedeniyle ) miras payı oranında alacağa ilişkindir. Toplanan delillerden; davalının 1996 yılından beri diğer davalı ile nikahsız olarak beraber yaşadığı bu ikisinin daha sonra resmen evlendikleri dava konusu taşınmazların miras bırakan tarafından davalıya nikahsız yaşadığı sırada satış gösterilmek suretiyle gerçekte bedelsiz olarak devredildiği, görünürdeki satış işleminin muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazların davalı tarafından elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değerleri üzerinden davacının miras payı oranında alacağa hükmedilmek gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir.

DAVA : Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve tarafları gösterilen hükmün; Dairenin 12.12.2006 gün ve 6127-17427 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Sözü geçen Dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı; miras bırakanı ( annesi ) Feriha'nın 19.1.2005 tarihinde vefat ettiğini, yasal mirasçı olarak kendisi ile kardeşi Halil'in kaldığını, miras bırakanın, İzmir Kahramanlar mahallesinde bulunan 59 parselde kayıtlı apartmandaki 8 nolu meskenini 12.8.2002 tarihinde; Çanakkale Kepez köyündeki 1981 parsel sayılı taşınmazını da 5.8.2002 tarihinde kardeşi Halil'in nikahsız karısı Mehlike'ye, satış göstererek devrettiğini, yapılan devir işleminin gerçekte satış değil bağış olduğunu, karşılığında bedel ödenmediğini, işlemin mirastan mal kaçırmak, davacıyı bu taşınmazlardaki miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yapıldığını ve muvazaaya dayandığını ileri sürerek, davalı Mehlike'nin bu taşınmazları daha sonra üçüncü kişilere satarak elden çıkarmış olması nedeniyle miras hissesi oranında alacak hakkını ileri sürmek durumunda kalındığından bahisle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere muvazaalı işlem nedeniyle miras hissesine düşenden şimdilik 60.000 YTL.'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, dava konusu taşınmazların müvekkili tarafından satın alındığını, işlemde muvazaa bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; "…üçüncü kişi durumundaki davalı Mehlike'nin taşınmazları satın almasında muvazaa olduğu kanıtlanamamıştır…" gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

Davacının temyizi üzerine Yargıtay hükmü onamıştır. Yargıtay'ın onama kararında "…miras bırakanın tasarruflarının bağış olduğu" kabul edilmiş, "…ancak bu bağışın davacının saklı payına tecavüz kastıyla yapıldığının ispat edilemediği…" belirtilmiştir.

Davacı karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.

Davacının isteği tenkise ilişkin olmayıp muris muvazaasına dayanan ( taşınmazların davalı tarafından davadan önce elden çıkarılmış bulunması nedeniyle ) miras payı oranında alacağa ilişkindir. Toplanan delillerden; davalı Halil'in 1996 yılından beri diğer davalı Mehlike ile nikahsız olarak beraber yaşadığı bu ikisinin 28.2.2004 tarihinde resmen evlendikleri dava konusu taşınmazların miras bırakan tarafından davalı Mehlike'ye nikahsız yaşadığı sırada satış gösterilmek suretiyle gerçekte bedelsiz olarak devredildiği, görünürdeki satış işleminin muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazların davalı tarafından elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değerleri üzerinden davacının miras payı oranında alacağa hükmedilmek gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir. Ne var ki ilk inceleme sırasında bu yön gözden kaçtığından hüküm onanmış olmakla davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne Dairemizin onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440/1-4. maddesi gereğince davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne, Dairemizin 12.12.2006 tarihli 2006/6127-17427 sayılı onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme kararının yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin tashihi karar harcının yatıran davacıya geri verilmesine, 15.03.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

Benzer yazılar :

İş Kazası Sonrası Maluliyet Oranındaki Artış Sebebiyle Yeniden Tazminat Talep Edilebilir mi?

Meslek Hastalığı ya da İş Kazası nedeniyle belirlenen maluliyet oranında bir artış olduğu takdirde bu artış işçide maddi ve manevi...

İş Sağlığı Ve Güvenliği Önlemlerinin Alınmaması Halinde İşçinin Çalışmaktan Kaçınma Ve Haklı Nedenle Fesih Hakkı

İşverenin, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma zorunluluğu, işverenin gözetim yükümlülüğünden kaynaklanır. Başka bir anlatımla, işveren, işçinin kişilik hakları...

Trafik Kazalarında Sigorta Tahkim Komisyonuna Başvuru Şekli ve Şartları

Sigortacılık Kanun’un 30. Maddesinde düzenlenmiş olan “TAHKİM” başlığı altında, sigortadan tahsil edilecek alacak kalemleri ile ilgili olarak adli yargıya ek...

Nişanın Bozulması ve Manevi Tazminat

Günümüz yaşantısında, evliliğin bir önceki aşaması olan nişanlılığın hukuki tanımı, nişanlılığın kurulmasına kanunun yüklediği sonuçlar, nişanın bozulması ve tarafların hakları...