Miras Bırakanın Ehliyetsizliğinde Doktor Raporu Zorunluluğu

“Hukuki ehliyet durumunun doktor raporu ile kanıtlanması esas olup tanık beyanları bu durumunun saptanmasına dikkate alınması gereken bir veriden ibarettir.”

 Ehliyetsizlik durumunda ölüme bağlı tasarrufun iptalini gerektiren Kanunda aksi öngörülen durumlar hariç olmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimselerin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.

Ölüme bağlı tasarrufu düzenleyen mirasbırakanın hukuki ehliyetsizliği konusunda taraflarca gösterilen tanıklar mutlaka dinlenmelidir. Fakat asıl olan bu durumun doktor raporu ile kanıtlanmasıdır. Bu konuda Yargıtayın görüşü aşağıdaki gibidir:

T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/5982 K. 2012/6494 T. 4.6.2012

• EHLİYETSİZLİK (Tapu İptal ve Tescil – Dosyanın Yeniden Adli Tıp Kurumuna Gönderilerek Mirasbırakanın Çekişme Konusu Payı Davalıya Temlik Ettiği Tarihte Hukuki Ehliyete Haiz Olup Olmadığını Net Şekilde Bildirir Rapor Aldırılması Gerektiği)

• TAPU İPTALİ VE TESCİL (Ehliyetsizlik Nedenine Dayalı – Mevcut Raporlar Ceza Dava Dosyası ve Tanık Anlatımları ve Diğer Tüm Delillerle Birlikte Değerlendirilmek Üzere Mirasbırakanın Çekişme Konusu Payı Davalıya Temlik Ettiği Tarihte Hukuki Ehliyete Haiz Olup Olmadığını Net Şekilde Bildirir Rapor Aldırılacağı)

• AYIRT ETME GÜCÜ (Nisbi Bir Kavram Olması Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değişmesi Bu Yönde En Yetkili Sağlık Kurulundan Özellikle Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınmasını da Gerekli Kıldığı – Ehliyetsizlik Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil)

• ADLİ TIP KURUMU RAPORU (Ehliyetsizlik Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil – Ayırt Etme Gücü Nisbi Bir Kavram Olması Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değişmesi Bu Yönde En Yetkili Sağlık Kurulundan Özellikle Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınmasını da Gerekli Kıldığı)

4721/m.9,10,13 ,15 ,409

ÖZET : Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine olmadığı taktirde şuf'a hakkına dayalı olarak tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderilerek mevcut raporlar, ceza dava dosyası, tanık anlatımları ve diğer tüm delillerle birlikte değerlendirilmek üzere mirasbırakanın çekişme konusu payı davalıya temlik ettiği tarihte hukuki ehliyete haiz olup olmadığını net şekilde bildirir rapor aldırılması, alınacak sonuca göre soruşturmanın tamamlanarak toplanan ve toplanacak deliller gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Yanlar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi İlknur Acar'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine olmadığı taktirde şuf'a hakkına dayalı olarak tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, murisin temliki işlemin yapıldığı tarihte hukuki ehliyetinin olmadığı kabul edilmekle birlikte, TMK'nun 2. maddesi kapsamında davacıların dava açmakta iyiniyetli olmadıkları, şuf'a davasının da süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı Y. Ş.'in 24/02/2004 tarihinde bekar ve çocuksuz olarak öldüğü davacıların Y. Ş.'in kardeşleri olduğu, davacılar ile muris Yusuf'un paydaş oldukları 206 ada, 8, 9 ve 12 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davacılar ile kardeşleri Yusuf'un vekil kıldıkları paydaş M. Ş.'in dava dışı yüklenici ile 06/03/1997 tarihli satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığı, sözleşme uyarınca anılan parsellerin tevhidinden oluşan 206 ada, 14 parsel sayılı taşınmazın 24/12/1997 tarihinde paylı olarak adlarına tescil edildiği, muris Yusuf'un çekişmeye konu 206 ada, 14 parselde yer alan 42/210 payını, 15/01/1998 tarihinde, davalı Hakan Tuncer'e tapuda satış göstermek suretiyle 500,00 TL karşılığında temlik ettiği, anılan kişinin de temellük ettiği pay üzerinde diğer davalı kooperatif lehine 1. derecede ipotek tesis ettirdiği, muris Y. Ş. hakkında Edremit Asliye Ceza Mahkemesinin 20/10/1999 tarih, 1999/481 Esas sayılı dava dosyasının yapılan yargılaması sırasında Edremit Devlet Hastanesinden alınan 03/09/2009 tarihli raporunda "paranoid kişilik bozukluğu tanısı konulmakla birlikte, adli servisi bulunan bir hastahanede müşahade altına alınması gerektiğinin" bildirilmesi üzerine sevki sağlanan Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi tarafından hazırlanan 12/11/1999 tarihli raporda "paranoid kişilik bozukluğu tespit edilerek TCK'nun 47. maddesinden yararlanamayacağının belirlendiği", anılan rapora dayanılarak Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 2000/102 Esas, 2000/276 sayılı, 03/05/2000 tarihli kararı ile vesayet altına alındığı, öncelikle ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı olarak açılan eldeki dava dosyasında Adli Tıp Kurumunun 4. İhtisas Dairesinin 07/12/2005 tarihli raporunda "…ilgili kişi hakkında gönderilen tıbbı belgelerin akit tarihinden bir buçuk yıl kadar sonrasından itibaren düzenlendiği, murisin akit tarihine yakın günlerde gördüğü tedavilere ait tüm tıbbı belgelerin, hastane evrakları, poliklinik kaydı, rapor, reçete, sağlık karnesi vb. temin edilerek gönderilmesinin istendiği " mahkemece de vesayet altına alınmasında hükme esas alınan Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden verilen raporun dayanağı gözlem kağıtlarında bizzat Y. Ş.'in anlatımlarından "1983 tarihinde yaşadığı Hollanda ülkesinde akıl hastahanesine yatarak teedavi gördüğünün" anlaşılması karşısında Hollanda Yetkili Merciileri ile Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü aracılığıyla yapılan yazışmalarda usuli eksikliklerin giderilemediği ve sonuçta davacı vekilinin 23/03/2011 tarihli celsede tercüme evraklarının hazırlanması taleplerinden vazgeçtikleri, dosyanın mevcut haliyle Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi isteğinde bulunduğu, bu beyan üzerine mahkemece evrakın Adli Tıpa gönderilmesine ilişkin ara kararından dönülerek sonuca varıldığı anlaşılmaktadır.

Davacılar, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temliki işlem tarihinde hukuki ehliyetinin bulunmadığını öte yandan paydaşı oldukları taşınmazda ön alım haklarının olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.

Ehliyetsizlik; kamu düzeniyle ilgili olup, öncelikle ileri sürülen bu iddianın araştırılması zorunludur.

Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik iddiası yönünden yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.

Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor  raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.'nun 286  maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderilerek mevcut raporlar, ceza dava dosyası, tanık anlatımları ve diğer tüm delillerle birlikte değerlendirilmek üzere mirasbırakanın çekişme konusu payı davalıya temlik ettiği 15/01/1998 tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığını net şekilde bildirir rapor aldırılması, alınacak sonuca göre soruşturmanın tamamlanarak toplanan ve toplanacak deliller gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.

SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Benzer yazılar :

Velayet Nedir? Velayetin Kazanılması ve Kaldırılması

1.Velayet ve Kapsamı Velayet; ergin olmayanların (18 yaşından küçüklerin) ve hakim tarafından kısıtlanan ergin çocukların bakım ve eğitimlerinin sağlanması amacıyla anne...

Şehit Yakınları, Gaziler ve Terör Mağdurlarının Hakları Nelerdir?

Şehit yakınları, gaziler ve terör mağdurlarının hakları 2010 değişikliği ile Anayasa’nın 10. Maddesine eklenen “… harp ve vazife şehitlerinin dul...

Tahliye Taahhütnamesinin Varlığı Halinde Kiracının Tahliyesi

KİRA SÖZLEŞMESİ NEDİR? Türk Borçlar Kanunu’nun 299. Maddesine göre Kira Sözleşmesi; kiraya veren tarafından bir şeyin kullanılmasını, yararlanılmasını, kiracının da bu...

Uyarlama Davaları

OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA KİRA BEDELİNİN UYARLANMASI Bilindiği üzere ülkemizde ve tüm dünyada etkili olan Covid-19 salgını sebebiyle mart 2020 tarihinden itibaren aylarca...