Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız olaylar ve bunlar neticesinde meydana gelen haksız tutuklamalar bulunmaktadır. Bu haksız tutuklamalar çok fazla maddi manevi hak kkayıplarını oluşturmuştur. Bu hak kayıpları gerekli merciler aleyhine açılan tazminat davalarıyla telafisi amaçlanıyor. Ülkemizde bütün hukuk yolları tüketildikten sonra hala zararımızın karşılanmadığı kanısıyla bize büyük bir fırsat olarak sunulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru sürecimiz söz konusu oluyor. Söz konusu süregelen süreç haksız tutuklama nedeniyle tazminat davasında diğer başvurularda olduğu gibi önem ve dikkat arz ediyor. AİHM’e başvuru süresi, iç hukuk yollarının tüketildiği veya hak ihlalinin ortaya çıktığı tarihten itibaren 6 (ALTI) aydır.
Haksız tutuklama sebeiyle ihlal edilen hak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5 .maddesi olan ‘Kişi güvenliği ve özgürlüğü’ hakkını, ihlal etmektedir.
AİHM’in kullandığı resmi dilller Fransızca veya İngilizcedir. Ancak, ilk başvuru sözleşmeci devletin resmi dili kullanılarak da yapılabilir. Örneğin, Türkiye’de yaşayan bir vatandaş bireysel başvuru formunu Türkçe doldurabilecektir. Eklenecek belgelerin tercümesinin yapılması şart değildir.
Bireysel başvuru ile ilgili kabul edilebilirlik kararı verildikten sonra, başvuru görüşünü bildirmek üzere aleyhine başvuru yapılan devletin hükümetine iletilir. Başvurunun hükümete bildirilmesinden sonra kural olarak yazışmaların İngilizce veya Fransızca yapılması gerekir. Ancak, bu aşamada da mahkeme başkanından izin alındıktan sonra, başvurucu sözleşmeci devletin resmi dili ile yazışma yapmaya devam edebilir. Fakat başvurucuya mahkeme tarafından gönderilen mektup ve kararlar İngilizce veya Fransızca olacaktır.
AİHM’e başvuru yapabilmek için; mahkeme tarafından formatı hazırlanan, başvuru formunun doldurulması ve imzalanması, başvuru temsilci vasıtasıyla yapılıyorsa yine mahkeme tarafından formatı hazırlanan yetki belgesinin başvurucu ve temsilcisi tarafından imzalanması, eklenecek belgelerin ve mahkeme kararlarının tarih sıralamasına uygun bir şekilde sıra numarası verilmek suretiyle forma eklenmesi gerekir. Başvuruya başvurucunun nüfus cüzdan fotokopisinin eklenmesi de istenmektedir. Başvuru formu ve diğer belgeler zımbalanmadan ve delgeçle delinmeden, dosya veya klasöre takılmadan, zarfa konulmalıdır. Bireysel başvuru ve ekleri, AİHM’in aşağıdaki adresine posta yoluyla iadeli ve taahhütlü gönderilmelidir
AİHM’e başvuru yapabilmek için kural olarak iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak, etkili bir iç hukuk yolu olmadığı düşünülüyorsa doğrudan başvuru yapılabilir.
Birden çok iç hukuk yolu mevcut ise, kural olarak bu hukuki yollardan herhangi birinin tüketilmiş olması yeterlidir. Sözleşmenin ihlali nedeniyle açılmış bir dava varsa ya da yapılan bir yargılama sırasında sözleşmede düzenlenen bir hakkın ihlal edildiği düşünülüyorsa, kural olarak ilk derece mahkemesinin karar vermesinden sonra, süresi içinde istinaf ve varsa Yargıtay yoluna müracaat edilmesi, son olarak da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun tüketilmesi gerekir.
Tutuklama, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının en çok ihlal edildiği ceza muhakemesi tedbiridir. Tutukluluk süresinin makul süreyi aşması nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi için AİHM’e başvuru yapılması düşünülüyor ise; tutukluluğun devamına dair karara itiraz edilmeli, itirazın da reddedilmesi halinde bir üst mahkemeye itiraz edildikten sonra bu talepte reddedilirse üç ay içinde CMK 141 ve 142 maddeler uyarınca ilgilinin ikametgah adresinin bulunduğu Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası açılmalıdır.
AİHM iki kararında (Şefik DEMİR/Türkiye ve Fuat BALCA/Türkiye Kararları) ; iç hukukta yargılamanın kesin bir kararla sonuçlanması, diğer bir deyişle ilk derece mahkemesinin verdiği kararın bir üst mahkemece onanması ve kesinleşmesi durumlarında, tutuklulukta geçen sürenin makul süreyi aşması nedeniyle ortaya çıkan zararın giderilmesi için, öncelikle CMK 141 ve 142 maddelerinde yer alan düzenlemeler ışığında iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğine işaret etmiştir.
Bireysel başvuru, AİHM’e ulaştıktan sonra, başvurucuya, başvurunun alınıp kaydedildiğine dair bir mektup gelecektir. Bu mektupta başvuruda bir eksik varsa, o eksikliğin tamamlanması da istenebilir.
AİHM, ilk incelemede, bireysel başvuruyu; süre yönünden, iç hukuk yollarının tüketilmemesi, başvurunun konusunun önemsiz olması, dayanaktan yoksun olması nedeniyle, mahkemenin saptadığı başkaca herhangi bir gerekçe nedeniyle başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verebilir. AİHM tarafından verilen kabul edilemezlik kararları kesindir. Bu ilk inceleme sonucunda verilen kabul edilemezlik kararlarında, genellikle sözleşmenin 34 ve 35. maddelerine atıfta bulunulmak suretiyle yetinildiği ve kabul edilemezlik nedeni hakkında ayrıca bir gerekçe belirtilmediği için, çoğu zaman, başvurunun neden kabul edilmediği hususu anlaşılamamaktadır.
Başvurunun ilk incelemesinden sonra kabul edilemezlik kararı verilmediği takdirde, dosyanın konusuna ve önemine göre çoğu zaman her iki tarafa yani hem başvurucuya hem de sözleşmeci devletin hükümetine birer DECLARATİON gönderilmek suretiyle, dostane çözüm yoluyla davanın sonuçlandırılması konusunda tarafların görüşleri sorulmaktadır. Taraflar, gönderilen deklarasyonu kabul ettiklerini belirten bir mektupla birlikte, imzaladıkları deklarasyonu mahkemeye göndermeleri halinde, mahkeme deklarasyonda belirtilen tazminat miktarının sözleşmeci devlet tarafından başvurucuya ödenmesine karar vermek suretiyle başvuruyu sonuçlandırmaktadır. Taraflar deklarasyonu kabul etmiyorlarsa bunun nedenini de belirterek, deklarasyonu kabul etmediklerine dair bir mektubu mahkemeye göndermeleri gerekir.
AİHM’e gönderilen mektuplara başvuru adı ve numarası yazılmalı ve mektupların kaybolma ihtimaline binaen, mutlaka iadeli taahhütlü olarak gönderilmelidir. AİHM’e gönderilen mektup ve belgelerin birer örneği başvurucunun kendi dosyasında kalmalıdır.
Dostane çözümle dosyanın çözümlenmesi mümkün olmaz ise, AİHM, kabul edilebilirlik kararında; başvurunun içeriğine göre, sözleşmenin hangi maddelerinin ihlalinin söz konusu olabileceğini belirterek, başvuruyu ilgili hükümete bildirmekte ve bu konuda sözleşmeci hükümetin cevaplarını istemektedir.
AİHM, hükümetin cevaplarını aldıktan sonra, bu cevapları bir mektup ekinde başvurucuya göndermekte ve en geç mektupta belirtilen tarihte; hükümetin cevaplarına karşı başvurucunun vereceği cevapları, tazminata yönelik taleplerini, başvuru için yapılan masrafları, talep edecekleri avukatlık ücretini bildirilmesi istenmektedir. Talep edilen tazminat, masraf ve avukatlık ücretine dair belgelerin de gönderilmesi gerekir. AİHM avukatlık ücreti isteniyorsa mutlaka serbest meslek makbuzunun fotokopisinin gönderilmesini istemektedir. Aksi halde avukatlık ücreti vermemekte ya da kendilerinin uygun göreceği genellikle düşük bir miktar belirlemektedir. Gönderilecek belgelerin fotokopisinin gönderilmesi yeterlidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ulusal mahkemelerin üstünde, yani kanun yolu başvurusu yapılan bir mahkeme değildir. Diğer bir deyişle; ulusal hukukta mahkemelerce verilen kararların temyiz yeri değildir. Kural olarak, AİHM, ulusal mahkeme kararlarını bozamaz veya düzeltemez. AİHM’in başvurucu lehine verdiği kararlarda, kararın gereğinin yerine getirilmesi için sözleşmeci devlet nezdinde doğrudan bir müdahalede bulunma yetkisi de yoktur. Öte yandan, hem Anayasanın 90. maddesi hem de sözleşmeci devletlerin üzerlerine aldığı yükümlülükler dikkate alındığında AİHM kararlarının yerine getirilmemesi mümkün değildir.
AİHM’in Hükmettiği Tazminatların Ödenmesi
AİHM kararlarında belirlenen tazminatlar, kararlar kesinleştikten sonra, Adalet Bakanlığına bağlı İnsan Hakları Daire Başkanlığı kurumuna gönderilecek bir dilekçe ile talep edilmelidir. Talep edilmes halinde hükemedilen tazminatlar, üç ay içinde başvurucunun dilekçesinde belirttiği banka hesabına yatırılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir insan hakları koruma mekanizması olduğundan, AİHM’e yapılan başvurunun, hakkın etkin bir şekilde kullanımının sağlanması için bir avukat aracılığıyla yapılmasında yarar vardır.
Örnek Yargıtay kararı:
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2015/348
K. 2015/13387
T. 15.9.2015
DAVA : Davacılar vekilinin 20.06.2011 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacıların bir suç soruşturması nedeniyle tutuklu kaldıklarını, yapılan yargılama sonunda üzerlerine atılı suçtan beraatlerine hükmedildiğini belirterek 466 sayılı Kanun gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davaların mahkemece kısmen kabulüne ilişkin hükümler, davalı vekili ve davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
KARAR : Tazminat davasının dayanağını oluşturan Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2004/159 Esas – 2011/109 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanıkların (davacıların) terör örgütü üyesi olma suçundan tutuklu kaldıkları ve yapılan yargılama sonunda beraatlerine hükmedildiği, hükümlerin temyiz edilmeksizin 29.04.2011 tarihinde kesinleştiği, tazminatdavalarının 20.06.2011 tarihinde işlem tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 466 sayılı Kanun gereğince öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, dava için kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla,
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacılar vekilinin ve davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
29/05/1957 tarih ve 4-16 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, ait olduğu davada hüküm altına alınması gereken vekalet ücreti, yargılama giderleri kapsamında olup bu hak asıl davadan bağımsız olarak dava konusu yapılamayacağından ceza davasında ödenmeyen vekalet ücretinin, maddi tazminat kapsamına dahil edilemeyeceği gözetilmeden, davacılar lehine beraat hükmünün verildiği tarihte geçerli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince, dayanak ceza dava dosyasında hükmedilmesi gereken 2.200 TL vekalet ücreti miktarının maddi tazminat hesabına dahil edilmesi, davacı … tarafından tazminat talebi için gözaltına alınma tarihi olan 18.08.2004 tarihinden itibaren yasal faiz talep edilmesi karşısında kabul edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarına 24.08.2004 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi ve davacı …tarafından tazminat talebi için tutuklanma tarihi olan 24.08.2004 tarihinden itibaren yasal faiz talep edilmesi karşısında kabul edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarına 18.08.2004 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin ve davacılar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hükmün 1. bendinin bütünüyle hükümden çıkartılarak bunun yerine 1. bent olarak “Davacıların tazminatdavalarının KISMEN KABULÜ ile; Davacı … için 1.400 TL manevi ve 1.379,30 TL maddi tazminatın haksız tutuklama tarihi olan 24/08/2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya dair taleplerin REDDİNE, Davacı …için 150,00 TL manevi ve 148,54 TL maddi tazminatın haksız gözaltı tarihi olan 18/08/2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya dair taleplerin REDDİNE,” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün, isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.