Alkollü Araç Kullanırken Yapılan Kazada Sigortanın Ödeme Yapma Durumu

Karayolları Trafik Kanun ve yönetmeliği uyarınca belli bir promilin üstünde alkol almış bir kişinin araç kullanması ve trafiğe çıkması yasaklanmıştır. Kişinin belirlenmiş olan alkol limitinin üzerinde ile trafik kazasında taraf olması durumunda ise, sigorta şirketleri tarafından hasarın teminat dışında bırakılması adına işlemler yapmaktadırlar. Bunun yanı sıra, sigorta şirketleri, hasar ilişkin olarak yapılan ödemeleri ise sigorta ettirene rücu etmektedirler. Ancak yerleşik Yargıtay kararları ve doktrinde benimsenmiş olan görüş, kişinin yapmış olduğu kaza ile alkollü olması arasında neden-sonuç ilişkisinin olup olmadığının uzman kişilerce belirlenerek sonuca varılması yönündedir. kişinin kusuru olmaksızın olunan trafik kazasında salt alkollü olması sebebi ile kusurlu bulunması hakkaniyetli olmayacaktır.

Kişinin yapmış olduğu kazanın nedeni sadece alkollü olup olmaması noktasında değerlendirilmeli, bu değerlendirme uzman doktor bilirkişileri de kapsayan bir kurulun oluşturduğu bilirkişilerce saptamalıdır. yapılan incelemeler sonucunda ise eksik husus kalmaması durumunda mahkemece karar verilmelidir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 11.06.2013 tarih ve 2013/6925 E.-2013/8892 K. sayılı kararında,2918 Sayılı K.T.K.nın 48. maddesinde; alkollü içki alması sebebiyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin "Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddelerle İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı" başlıklı 97. maddesinde alkollü içki almış olması sebebiyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konuyla ilgili olan "b-2" bendinde "alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır. Ayrıca, Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektirin olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları sebebiyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.

Bununla birlikte. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden K.T.K.nın 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması sebebiyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddelerle alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.

O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt ( münhasıran ) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü T.T.K.nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.

Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine aksi halinde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir.denilmektedir.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.12.2005 tarih ve 2005/11-624 E.-2005/713 K. sayılı kararında; “Uyuşmazlık, rizikonun teminat dışı kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları'nın A.5.5. maddesi hükmü gereğince, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle, sürücünün münhasıran, sadece alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Böyle bir nedenle, hasarın teminat dışı kaldığının kanıt yükü de TTK'nun 1281'inci maddesi hükmü uyarınca, sigortacıya düşmektedir. Sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konularında uzman bir bilirkişinin de yer aldığı kurul tarafından, olayın salt alkol etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekmektedir.

Somut olayda, araç sürücüsü T'nin az miktarda alkol aldığı doktor raporunda belirtildiği gibi, bu kişi, jandarma görevlisince alınan ifadesinde "üç bira ve bir rakı içtiğini" beyan etmiştir. Bu durumda, sürücünün aldığı alkolün miktarı ve oranı raporda kesin olarak tespit edilmemiş ise de, az ya da çok miktarda alkol aldığının kabulü gerekmektedir. Esasen, bu noktada çekişme de bulunmamaktadır. Raporu hükme esas alınan bilirkişi kurulu, dairemiz uygulamasına uygun şekilde oluşturulmuş ise de, olayın oluş şekli bu raporda tartışılmadığı gibi, az miktarda da olsa alkolün olaya etki ettiğinin tespiti ile yetinilmiş, olayın sadece ve tek başına alkolün etkisiyle oluştuğu kesin olarak ortaya konulmamıştır.

O halde, mahkemece, sürücünün alkol aldığına ve bunun kazaya etki ettiğine ilişkin tespitin tek başına uyuşmazlığın çözümüne yetmeyeceği gözetilerek, alkolün münhasır etkisi altında kazanın olup olmadığı üzerinde durulması, ek ya da yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz rapora itibar edilerek, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir .” denilmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.10.2002 tarih ve 2002/11-768 E.-2002/840 K. sayılı kararında, “Davacı vekili, müvekkiline ait kasko sigortalı aracın, kazaya uğradığından bahisle tazminat talebinde bulunmuştur. Kasko sigorta poliçesi, taraflar arasında poliçe genel şartları çerçevesinde akdedilen bir sözleşme belgesidir. Genel şartların ( A-5 ) maddesinin 5. fıkrasına göre, rizikonun teminat dışında kalabilmesi için sürücünün sadece alkollü olması yetmeyip, kazanın münhasıran alkolün etkisinde oluştuğunun da sigortacı tarafından kanıtlanması gerekir. Artık burada üçüncü araç sürücüsünün, ya da sigortalı sürücünün kusurunun, kasko sigortası olması nedeniyle önemi yoktur. Yani. önemli olan kazanın münhasıran alkolün etkisinde meydana gelip gelmediğidir. Bu durumun belirlenmesi de, aralarında bir trafik uzmanı ve nöroloğun da bulunduğu bir bilirkişi kurulu marifetiyle inceleme yaptırılarak, olayın meydana geliş şekli itibarıyla bu kaza ve hasarın münhasıran alkolün etkisi altında meydana gelip gelmediğinin ve illiyet bağı bulunup bulunmadığının tespit ettirilmesi ile mümkündür.” denilmektedir.

Görüldüğü üzere, yerleşik Yargıtay içtihatları da, sürücünün sadece alkollü olması durumunda, sigortanın hasara ilişkin sorumluluğunun kalkmayacağını belirtmektedir. burada sigortacının rücu yapabilmesi için, gerçekleşen kaza ile sürücünün alkollü olması arasında illiyet bağını ispat etmek zorundadır. söz konusu husus ispat olunmadığı sürece, sigortacının sorumluluğu devam edecektir.

Benzer yazılar :

Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Yapılan Değişiklikler ( Karşılaştırma Tablosu )

Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Yapılan Değişiklikler için karşılaştırma tablosu   16/5/2001 TARİHLİ VE 4675 SAYILI İNFAZ HÂKİMLİĞİ KANUNU MEVCUT METİN GENEL...

Zina Yapan Eşin Katılma Alacağı Kaldırılabilir

ZİNA YAPAN EŞİN KATILMA ALACAĞI KALDIRILABİLİR (TMK md 236/2) Zina kanunumuzda mutlak boşanma sebebi sayılmıştır. Mutlak boşanma sebebi ise artık eşinin...

Fahiş Miktarda Düzenlenen İştirak Nafakası İstinaf/Temyiz Edilebilir

Türk Medeni Kanunu’muzun 182/2. maddesine göre; "Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim...

18 Yaşını Dolduran Çocuklar Yardım Nafakası İsteyebilir mi?

Nafaka alacaklılığı, çocuğun bireyselliğinin bir parçasıdır. Hukukumuzda, çocuk kendisini dünyaya getiren ana ve babasından bakım parası isteyebilir. Bu onun en...